30 Eylül 2010 Perşembe


sorulara yanıt bulacak birisi varsa o ben değildim kuşkusuz. onunla tanıştığım ilk günden beri benimle ilgilenmesini bekliyordum. benimle ilgilenmeye başladığı andan itibaren de ilgilenmemesi için elimden gelen lanetliği yapıyordum.
arada "yapma böyle" diyordu yazar. yapma böyle de ne demek yahu? elimde mi sanki? o kadar devirdiğim kierkegaard, lacan vız gelip tırıs gidiyordu. bu coğrafyanın spinozası kimdi sahi? belki de danışmam gereken bir yer, birisi vardı.
akıl azaldığı oranda kaygı da azalır diyen soren haklıydı aslında. yazarı o kadar da dikkate almama gerek yoktu. sonunda cehenneme çekip gidecek ve bir daha geri gelmeyecekti.
gittiğimiz sonuncu mekanda ortadan kayboldu. gittiğini biliyordum. gitmişti. sıkıldığı belliydi. ben de olsam sıkılırdım. yanımda iki tane zebellah gibi adamla kırıtıp duruyordum. aman ne eğlence.
sonra telefonun çaldığını hissettim. arayan büyük yazardı. son anda vicdanı rahat etmemişti anlaşılan. basıp gitmekten alıp koyup o narin bedenini "neredesin?" dedi.
"manavgat şelalesi kenarında piknik yapıyorum..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder